14 Temmuz 2010 Çarşamba
En Güzel Üçlüler 05 - MFÖ
Her devirde her nesile unutulmaz şarkılar hediye ettiniz. Ayrı ayrı efsanesiniz ama birlikte efsaneden de ötesiniz...
13 Temmuz 2010 Salı
Meraklısına Süper Belgeseller
Bu akşam ve Cuma dışındaki günlerde 22.15-23.00 arası "Futbolun 50 Harikası" belgeseli ekrana gelecek. Bu akşamki D10s ekranlarda :) Futbolun harikalarının başında gelen Diego'nun öyküsü kaçmaz :)
12 Temmuz 2010 Pazartesi
Dünya Kupasından Notlar... Kısa Kısa...
- Seni çok özleyeceğiz vuvuzela... Şaka yahu şaka tabii ki özlemeyeceğiz :)
- Altın 11'e Paul'ü yazarım, inanılmaz yüzdeyle oynadı.... Bahsin hakkını verdi, adamsın Paul!
- Turnuvanın yıldızı Maradona, ister oynasın, ister yönetsin, ister sadece basın toplantısı yapsın, hep olsun, Arjantin'i bırakmasın, bizden ayrılmasın. Her zamanki gibi Maradona Maradona kurban olam yaradana!
- Güney Amerika olarak hızlı başladık, çabuk yorulduk, Brezilya'da böyle olmaz, keyfini çıkar Avrupa, geri dönüşümüz muhteşem olacak.
- Saha dışındaki topla oynama oranında Maradona açık ara birinci... (Topukla topu sahaya geri yollaması efsane...)
- İspanya'ya her maç ayrı top lazım, birileri olaya el atsın, karşısındaki takımların şevki kırılıyor. İstatistikçi uyukluyor :) (İspanya ise yaz yüzde 65'i, amannn......)
- "Bugün ben gol yediysem tek suçlu Jabulani'dir..." Ben de inadında Jabulani'nin yanındayım kardeşim... Aniden yön değiştirmeni seveyim Jabulani :)
- Waka Waka'yı dinledikçe çok sevdik, üstüne bir de Waving Flag... Oh oh mis mis... Shakira şakımaya devam et lütfen...
- Maradona'nın kıyafetleri > Dunga'nın kıyafetleri
- Ülkemizden yolladığımız hocalardan biri dünya şampiyonu, biri dünya üçüncüsü. Biz neredeyiz? Evde TV tribününde. Biz bu futbolu biliyoruz be hocam...
- Bu portakallar bize sert geldi, biz eski portakalları istiyoruz...
- Bu hakemlerle Dünya Kupası bitmez... Bitti ama...
- Baggio nerdesin, tekrar giy kramponları kurtar İtalya'yı....
- Müller gibi adamın olsun, dünya borcun olsun...
- Bu turnuvada bi biz mesut olamadık, Almanya çok Mesut oldu bu arada...
- Paraguay, Uruguay.... Güney Amerika ayları bir başka güzel...
- Ben tek Ronaldo tanırım, o da turnuva sırasında Rio plajlarında güneşleniyordu tahminen...
- İçinizdeki Ganalılar ve Japonlar, evet onlar biziz. Bir dahaki turnuvaya da bekleriz...
- İş saatine maç denk gelmesin, onlar da seyredilebilsinler...
- En Total Futbol > Öz Total Futbol
Biri Altyapı mı Demişti?
Şu andaki durum yıldız oyununa dayalı Güney Amerika tarzı ile takım oyunu dayalı Avrupa oyununu karşı karşıya getiriyor. Artık bir Maradona mucizesi beklemek hayalcilik olacak, (Ki olsa ne güzel olur) takımların gitgide birbirine benzeyen oyun tarzlarında fark yaratacak altın bir nesil yakalayan önde olacak gibi gözüküyor.
Çağdaş futbol dünyası takımları hangi seviyede olursa olsun hızlı başarıya şartlıyor. Bu durumda ne lig takımlarında ne milli takımlarda süreğen bir başarı beklemek imkansız. Ancak İspanya gibi çok güçlü bir altyapınız olacak ve sahaya çıktığınızda kendi futbolunuzu oynama lüksünü yaşayacaksınız. İspanya'nın bu turnuvuda en büyük lüksü buydu, kendi oyununu oynayacak kadar güçlüydü, oyuncuların yetenekleri ve uyumu onlara bu şansı tanıyordu. İspanya dışında bir lig takımının iskeletini kullanan başka takım olmadığına dikkat çekmek isterim. Aslında bu kadrosunda Ronaldinho, Messi, İbrahimoviç, Henry olduğu kadar Xavi, Iniesta, Pique, Puyol, Pedro bulunduran Barcelona'nın başarısıdır. İspanya böyle bir altyapıya sahip olduğu için ne kadar gururlansa azdır. Ki buna yine Real'in altyapısından gelip, efsaneleşmiş oyuncuları kattığınızda yıkılmaz bir takım çıkıyor karşınıza.
Şimdi Robben'in kaçan golleri çok konuşuluyor ama ya İspanya'nın yüzde yüzlerine ne demeli? Finalde yenilseler de gerçek değişmeyecekti, İspanya şu anda dünyanın en iyi takımıdır. Çok hakedilmiş bu şampiyonluk tarihin en haklı taçlarından biridir. "Takım" kelimesinin altını çizmek lazım, takım derken toplu savunma yapmayı kastetmiyorum, topa hükmetmeyi, alan daraltmayı, yardımlaşmayı, doğru anda insiyatif almayı savunmadan çok gol atmaya yönelik aksiyonların altını çizmek istiyorum.
Sonuçta ne oldu? Bu kadar güçlü bir takıma diğer takımlar güçlerine neticesinde karşılık vermeye çalıştılar, savunma dirayeti en yüksek olan takım Hollanda bile iyi dayanmasına rağmen 117. dakikada teslim oldu ki yapılan fauller daha hakkaniyetle kararlarla değerlendirilse maçı 8 kişi tamamlamaları içten bile değildi. Cesaretle İspanya'nın üstüne gitseler ne olurdu? En azından iyi bir maç seyrederdik.
Tüm bunları söylerken tabii ki finale çıkan takımın taraftarı olmamanın rahatlığı var. Haliyle iyi oyunun canı cehenneme, kupa var işin ucunda psikolojisine kapılmamak imkansız gözüküyor. Ama diğer yönüyle de Hollanda'nın yıllardır futbolseverlerin yüreğinde kurduğu tahtın artık soru işaretleri ile dolu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Ben hayatımda ilk kez rakibine böyle giren bir Hollanda savunması gördüm, işallah bir daha da görmem. Umarım o eski şiir gibi top oynadıkları günlere bir an önce geri döner.
Toparlamak gerekirse bu başarı İspanyol altyapısının müthiş zaferidir. Ve bunu yaparken gayet egosuz bir şekilde başka bir ekolün izinde gitmenin faydası görülmüştür. Hollandalı olsam bunun için ekstra üzülürdüm, karşında ekolünü senden çok daha iyi uygulayan bir takım var ve bunun meyvesini artık büyük bir keyifle mideye indiriyorlar. Biz hala Rijkaard'ın, Del Bosque'nin, Löw'ün teknik direktörlük yetilerini tartışalım :) :(
11 Temmuz 2010 Pazar
VIVA ESPANA!
Altın nesil gözümüzün pasını silerek duble yapmıştır. Bu turnuvayı kazanma hakkaniyeti açısından da çok sevdim ve finalde de aksi gerçekleşmedi. İspanya hakederek sonuna kadar geldi ve kupaya uzandı. Brezilya-Arjantin'in alternatifi olarak Arjantin-İspanya finali de tadından yenmezdi ama olmadı, en azından şanlı Arjantin alamasa da kupayı gerçekten hakeden bir takım kazandı.
Güzel oyunu seven biri olarak Hollanda'nın bir an önce eski stiline dönmesini yürekten diliyorum.
Daha geniş analizler daha sonra :)
Paul'den Al Haberi
2014 Dünya Kupası Logosu
10 Temmuz 2010 Cumartesi
Sonunda Hep Almanya Kazanır: 3-2
Almanya, 2006'daki gibi üçüncü bitirdi. Haketmediler desek sanırım büyük haksızlık etmiş oluruz. Kalbim delice Güney Amerika üçüncülüğü için çarpmış olsa da, beklediğim gibi bir sonuç çıkmadı, yine de teşekkürler Uruguay, güzel oyun adına bir hoşluktun turnuva boyunca...
Takımlar öne oynamaya çıkınca ne kadar güzel bir maç oluştuğunu bir kez daha gözlemledik. Keşke her maç takımlar bu cesarette, bu güzellikte olsa. Biz futbolu bu yüzden sevmiyor muyuz, nefis paslar, güzel şutlar ve goller, düşmeyen tansiyon ve heyecan. Bu maçta herşey vardı. Emeği geçen herkese sonsuz teşekkür.
Uruguay gibi tutkuyla oynayan takımlar oldukça güzel oyunun geleceği açısından azıcık da olsun umutlanıyorum. Bu akşam yenilseler de yine herşeylerini ortaya koydular, coşkulu oynadılar. Kalecileri daha iyi bir gününde olsa belki de sahadan üçüncü olarak ayrılacaklardı. Hele Forlan'ın son dakikada direkte patlayan frikikine ne demeli...
Klose'nin grip olup, oynayamaması büyük şanssızlık. Efsane olmaya çok az kalmıştı. Üzüntüsünü düşünemiyorum, belki de 2014'te artık aktif futbol hayatının son zamanlarında tekrar şans yakalar ve rekoru zorlar. Ronaldo tatilde rahatlamıştır tahminen :)
Almanya'da en büyük alkışı ortasahaya yollayacağım. Gerçekten üst sınıf oynadılar. Müller bence turnuvanın en iyi oyuncusuydu. Tekniğinin, hızının ve gücünün yanı sıra oyun zekası da üst seviyede, bu tempoda giderse Avrupa'nın en büyük yıldızlarından birini çıkarmış olacak Almanya. O kadar hin bir oyuncu ki ilk golde daha Schweinsteiger şutu çektiğinde bu top seker diye ceza alanına dalmıştı ve topu Uruguay savunmasının bakışları arasında ağlara yolladı. İkinci yarı eline bastılar, acısına rağmen kalktı pozisyona devam etti, böylesine de dayanıklı ve hırslı bir oyuncu, bu turnuvada çok büyük oynadı.
Savunmanın önündeki ikiliye büyük alkış. Schweinsteiger ben bu ortasaha işinin defansif yönünü de çok iyi yaparım dedi adeta. Böyle bir devamlılık ve hırs takdir edilesi. Pek üstünde durulmadı ama Khedira da büyük oynamıştır. Pas dağıtımındaki kalitesi, soğukkanlı ve yerinde müdahaleleri ile Das Makine'nin en önemli dişlilerindendi. Kim keşfettiyse büyük iş becermiş, tebrik etmek lazım.
Mesut Özil'e de alkışlar gidecek haliyle. Topla o kadar rahat ki saha içinde bir düşünür gibi hareket ediyor. Hırslı olmaktan uzak görüntüsüyle adeta "cool"luk tarzını kendine uygun görmüş. Tıkır tıkır oynayan takımın en zarif hareketleri kendisinden geldi. Werder Bremen'den büyük bir takıma sıçrarsa hiç şaşırmayalım. Turnuvanın en iyi oyuncusu adaylarından biri olmak bile yeterince büyük onurdur.
Uruguay yürekli kramponlarıyla kupaya renk ve keyif kattı. Bu maçta yanlış duymadıysam Suarez her topu aldığında tepki ıslıklarıyla karşılaştı. Bunda Gana'yı kupa dışına iten el müdahelesi etkili oldu sanıyorum. Afrikalı seyirciler bir şekilde o talihsiz anı (Uruguay'ın için talihli haliyle) unutmamışlar.
Löw ve ekibi bence çok başarılı olmuştur. Löw'e böylesi genç yetenekleri dünya futbolu ile buluşturduğu için bile teşekkür edilmelidir. Uruguay ise Güney Amerika'nın gururu oldu, yüreğimizdeki yerini sağlamlaştırdı. Gönül isterdi ki yarınki finale Brezilya-Arjantin çıksaydı :)
İnsan inanmak istemiyor ama yarın Dünya Kupası bitiyor :( Ama bir kupa biter, diğeri başlar değil mi, süreğen olan güzel oyun oldukça her veda bir başlangıç oluyor aslında :)
Finale Bir Ki...
Avrupalı bir final bekliyor bizleri. 2006'da olduğu gibi kupa Avrupa'da kalacak. Bir yanda gözlerin pasını silen İspanya, diğer yanda disiplinli oyunu ile finale yürüyen Hollanda. Alıştığımız oyunundan uzak Hollanda karşısında İspanya'yı tutmak güzel oyunun şartı gibi. Finalde Hollanda'nın bir çılgınlık yapıp, ofansif bir görüntüye bürüneceğini düşünmüyorum açıkçası (Bürünse ne şahane olur, tadından yenmez bir final seyrederiz).
İki takım için de finalin önemi çok büyük. Milli takım seviyesinde en büyük başarının eşiğindeler. Kazanan için bir ilk olacak, bu haliyle bile sözkonusu heyecanı yaşamak isterdim. Hollanda yetmişlerde iki kez finalde kaybetti, gönüllerde kazandı. İspanya ise ilk kez bir dünya kupası finaline çıktı.
Avrupa şampiyonluğu tacını İspanya 2 kez, Hollanda bir kez taktı. İspanya Fransa'nın 1998-2000 dublesi gibi bir başarıyı tekrarlamanın peşinde. Bu nesille yakalayamazlarsa bir daha yakalamaları çok zor gibi gözüküyor.
İki takım ilginçtir tarihlerinde çok az karşı karşıya gelmişler, şu ana kadarki 9 maçta karşılıklı dörder galibiyetleri bulunuyor. Ağırlıklı olarak özel maçlarda karşılaşmışlar, büyük turnuvalarda yolları kesişmemiş.
Hollanda'nın klasik oyunundan uzak Hollanda karşısında klasik Hollanda tarzına en yakın takımı bulacak yarın akşam. Bu yönüyle bile kaçırılmaması gereken bir karşılaşma :)
9 Temmuz 2010 Cuma
Böyle Yağmurlu Havalarda...
Böyle yağmurlu havalarda
Sonbahara geçtiğimiz gri günleri hatırlarım
Paçalarımıza yapışan çamurla
Yukarı toprak sahada
Bitmek bilmeyen maçlarımızı...
Böyle yağmurlu havalarda
Çocukluğumun hovardalığı sarar benliğimi
Vurup, kapıyı çıkmak düşer aklıma
Gezerek umarsızca sokaklarda
Koymazki caddelerin ıssızlığı...
Böyle yağmurlu havalarda
Ergen heyecanlar yüzümü kızartır
En net utangaçlığı hatırlarım
Kaybettiğim masumiyet tekrar canlanır
Silkeleyip, sarsar yalnızlığımı...
Böyle yağmurlu havalarda
Platonik kayboluşlar çeker içine beni
Koltuğumun altında top yollara düşerim
Tüm derdimi altıpasa dökerim
Dindirir tüm acılarımı...
8 Temmuz 2010 Perşembe
Üçüncülük Kime Yeter?
Almanya üç şampiyonluğunun yanı sıra, tam dört kez de ikinci oldu. Dünya Kupası karnesi yıldızlı pekiyilerle dolu Almanların üç de üçüncülüğü var. Uruguay ise iki şampiyonluğunun dışında iki kez dördüncülük kazanabilmiş. Yani Uruguay'ın başarıya daha aç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Karşı karşıya dokuz kez gelmişler, Almanya 6 kez, Uruguay 1 kez galip gelmiş. Dünya kupasında ise 2 kez Almanya galip, 1 maç ise berabere bitmiş. Berabere biten maç 1986 Dünya Kupası'nda oynandı. O dönem Uruguay'da büyük yıldız Francescoli forma giyiyordu.
Seksenlerde tek yıldızı bilinen Uruguay'ın günümüzde ise dünya çapında birçok yıldızı bulunuyor. Uruguay, Güney Amerika'da futbol kültürü açısından en önde gelen ülkelerin başını çekiyor. "Gölgede ve Güneşte Futbol" ve "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" gibi müthiş kitapların yazarı üstad Eduardo Galeano Uruguay'lıdır, sayesinde Uruguay ekolünü de yakından tanımış olduk.
Gönül bu maçta Uruguay'dan yana. Umarım nefis bir maç olur, artık kaybedecekleri ne kaldı ki :)
7 Temmuz 2010 Çarşamba
Altın Nesilden Sevgilerle: 1-0
İspanya'nın finale yürüyüşündeki skorlara bakanlar çok zorlandığını,, bu yolu tabiri caizse paldır küldür tamamladığını sanabilir. Ama maçların tamamını seyrettiğinizde en sağlam adımlarla gelen takımın yine İspanya olduğunu göreceksiniz.
İspanya'nın gelmiş geçmiş en iyi kadrosudur, altın neslidir, bunun tartışılacak yanı yok sanırım. Teknik ise teknik, bireysel yetenekse bireysel yetenek, takım oyunu ise takım oyunu, müthiş uyum ise müthiş uyum. Kalecisinden forvetine her hattı bu finale sonuna kadar haketmiştir. Maçlardaki yüzde 63'e yüzde 37 oynama oranı sanal bir oran değildir, İspanya sürekli arayan araştıran, sabırla inatla nefis bir pas ağıyla golü düşünen oyununun meyvelerini toplamaktadır, Hollanda karşısında kesin favoridir.
Serbest vuruş ve korner varyasyonlarından, topsuz oyun ustalıklarına, ince ve milimetrik paslardan, oyun tempo kontrolüne bu takım ölmekte olan güzel futbolun son umudu ve kalesi olarak karşımızda dikilmektedir, saygı duymak lazım. Ropörtaj yapma şansım olsa Del Bosque hocaya bu uyumu nasıl sağladıklarını sormak isterdim, sanki 20 yıldır beraber oynuyorlar. Övmeye kalksam hepsini tek tek övebilirim ama ben bugün bir bütün olarak İspanya takımını övmek istiyorum. Puyol'un kafasıyla gelen patlama anı hakkın yerini bulması, hakedenin kazanması açısından çok şık olmuştur. Bayrak adam Puyol'un nefis kafa vuruşuyla golü bulması ayrı bir güzelliktir, adeta rüya gibidir.
Genç Almanya'nın böylesi güçlü bir takım karşısından diğer takımlardan farksız kaldığını gördük bu gece. Özellikle ilk yarı geriye mevzilenmeleri İspanya'nın sabrı karşısında pek işe yaramadı.
İspanya karşısındaki takımların "Acaba kaçıncı dakikada golü yiyeceğiz?" moduna girmemesi neredeyse imkansız. Bu top sevdalıları ayaklarında mıknatıs taşırcasına topu çevirecekler ve azıcık uyumaya kalktığında cezanı kesecekler.
Maç boyunca uyutan futbol özellikle İspanya'nın zaman zaman parlamasıyla heyecan kazandı. İkinci yarı Almanya biraz toparlanır gibi oldu (Solda Boateng çıkınca) Soğukkanlı İspanya ne yaptı ne etti bu sefer bir yan topla golü buldu, içeri ve ortaya denemelerinin tersine bir yan topla
golünü attı.
Pazar günü İspanya alırsa en hakedilmiş şampiyonluklardan olur, bu mükemmel nesile çok yakışır. Hollanda alırsa 70lerin yazık olmuş finallerine merhem olur. Ama gönlüm kesinlikle İspanya'dan yana olacak, oynadıkları her maçta futbolun hakkını veren ve güzelleştiren bu neslin en büyük kupaya ulaşmasını çok istiyorum. Başta Iniesta ve Xavi olmak üzere hepsi bunu hakediyorlar.
Bir de biz Del Bosque'yi ve Löw'ü yollamıştık değil mi? Biri dünya şampiyonu biri üçüncü olacak neredeyse. Daha sabretmeyelim ve günlük galibiyet avuntularımızla yolumuza devam edelim, ekrandan dünya kupaları seyredelim :(
Son söz olarak çok üstünsün İspanya, ve yapılabilecek bir şey yok :)
6 Temmuz 2010 Salı
Nefis Bir Arjantin ve Diego Yazısı
32 yıl Sonra Turuncu Bir Final: 3-2
İlk yarı karşılıklı iki füze vardı ağları bulan, ikisi de birbirinden güzel gollerdi. Uruguay çok eksikli çıktığı maçta 70. dakikaya kadar oyunda kalabildi. Eksik kadronun özverili oyunu bir yere kadar... Sneijder'in ofsayt golü ve hemen ardından gelen Robben imzalı nefis kafa golü iyice gardlarını düşürdü. Uzatmalardaki Uruguay golü maça heyecan kattı, ama zaman yetmedi.
2006 yılında olduğu gibi Avrupalı bir final izleyeceğiz. Bugün Hollanda çok müthiş bir oyun oynamasa da finale çıkmayı başardı. Hollanda hocasını şundan tebrik etmek lazım, bir şekilde yıldızların idare eden performansları ile kazanmasını biliyorlar. Tüm turnuva boyunca oynadıkları maçlara bakalım hangisinde ezici bir üstünlük göstermişler diye gösterebileceğimiz bir maç yok. Buna rağmen birlikte oynama disiplini ve gücü yüksek bir takım var. Bu Hollanda başarı için ideal, ama ısrarla Van Persie'den golcü olmaz diyorum :) Golcüsüz de finale çıkılırmış, Hollanda'dan bunu öğreniyoruz, tabii ki bu oyunun yetmişlerdeki Total Football ile bir alakası yok.
Hollanda çok parlak oynamadan nasıl finale çıktı sorusunun cevabı biraz da kadro yapısında ve oyuncuların turnuva boyunca süren performans standartlarında gizli. Hollanda turnuva boyunca çok kötü ya da çok iyi performans gösteren oyuncuların peşine takılmadı, her oyuncu belli bir standartta oynadı, kesinlikle çok kötüye sınırına düşmediler, ama mükemmel performanstan da uzak kaldılar, ama ortalamada her zaman rakiplerinden daha yüksek bir standart tutturdular, buna 25 maçtır yenilmezlik unvanlarını da sağlayan uyum ve psikolojik yıkılmazlık özelliklerini eklediğimizde turuncuların finale çıkış hikayesini elde etmiş oluyoruz.
Güney Amerika'dan bir finalist çıkmasını çok isterdim, olmadı. Final İspanya-Hollanda olursa tadından yenmez....
5 Temmuz 2010 Pazartesi
İspanya mı Almanya mı?
Yarı finalin öne çıkan maçı tartışmasız İspanya-Almanya karşılaşması. İki yıl önceki Avrupa Şampiyonası finalinden sonra yine bizi sıkı bir maç bekliyor.
Şu ana kadarki 20 maçta, 8 kez Almanya, 6 kez İspanya galip gelmiş. 6 maç berabere bitmiş. Dünya kupasında üç kez bir araya gelmişler. 2 kez Almanya yenerken, bir maç berabere bitmiş. Bu dördüncü maç en önemli maçları olacak çünkü finale giden yolu açan karşılaşmayı oynayacaklar.
İki yıl önce Avrupa Şampiyonası finalinde İspanya oyun olarak da üstündü ve o dönem çok formda olan Torres'ün golü İspanya'yı şampiyon yapmıştı. Bu turnuvada da oynayan Torres'in durumu eskisi gibi değil, önümüzdeki maç oynar mı büyük soru işareti.
Almanya'da çok formda olan Müller'in olmaması büyük dezavantaj, yine de takımın havası ve diğer oyuncuların formu Almanya'yı güçlü kılıyor. İspanya ise artık istediği tempoyu buldu.
Bu maçta boğaların yanındayım. Bir de gözlerim Klose'de olacak. Rekora çok az kaldı. Heyecan verici bir 90 dakika bizleri bekliyor...
4 Temmuz 2010 Pazar
En Güzel Üçlüler 01 - Maç Üçlüsü
Bırakırsan Olmaz...
Diego tam kendisinden beklediğimiz şekilde konuştu hezimetten sonra. Olabildiğince duygusal ve net. Yine garip bahaneler üretmeden, klişelere kapılmadan adeta için döktü.
Futbolu bıraktığı günden beri en kötü günü olduğunu söyledi, oyuncularına sahip çıktı. Arjantin'in stilini ve oyun coşkusunu hiç kaybetmemelerini diledi. Adeta bir veda sinyali gibiydi, hoşumuza gitmedi. Ben samimiyetine inandım, haline üzüldüm.
Haliyle ülkesinde büyük eleştiriler bekleyecek kendisini. Göğüsleyip, yoluna devam etmesini istiyor güzel oyun sevdalısı yüreğim. Çünkü oyuncu olarak kattığı güzellikleri, TD olarak renkli kişiliği ile sürdüyordu. Artık robotlaşan, tekdüzeleşen şu çağdaş futbol dünyasında bize mahalledeki abileri, toprak saha maçlarını, karşılıklı bitmek bilmeyen laf sokmalarını hatırlatıyordu. Bence TD olarak ayırılırsa yine Arjantin'de yönetici olarak devam etmeli. Bir efsaneyi tek bir Dünya Kupası başarısızlığından sonra harcamamalılar.
Sonuç ne olursa olsun gerçeği değiştirmeyecek, bu oyunun en büyük oyuncusu Maradona'dır, Messi de 2. sıraya en büyük adaydır...
Maradona yönetiminde Arjantin karşılaşmaları:
- İskoçya: 0 Arjantin: 1 (Özel)
- Fransa: 0 Arjantin: 2 (Özel)
- Bolivya: 6 Arjantin: 1 (Dünya Kupası Elemesi)
- Arjantin: 4 Venezuela: 0 (Dünya Kupası Elemesi)
- Arjantin: 1 Kolombiya: 0 (Dünya Kupası Elemesi)
- Ekvador: 2 Arjantin: 0 (Dünya Kupası Elemesi)
- Arjantin: 3 Panama: 1 (Özel)
- Rusya: 2 Arjantin: 3 (Özel)
- Paraguay: 1 Arjantin: 0 (Dünya Kupası Elemesi)
- Arjantin: 2 Gana: 0 (Özel)
- Arjantin: 2 Peru: 1 (Dünya Kupası Elemesi)
- Uruguay: 0 Arjantin: 1 (Dünya Kupası Elemesi)
- Arjantin: 1 Brezilya: 3 (Dünya Kupası Elemesi)
- İspanya: 2 Arjantin: 1 (Özel)
- Arjantin: 2 Jamaika: 1 (Özel)
- Arjantin: 3 Kostarika: 2 (Özel)
- Almanya:0 Arjantin: 1 (Özel)
- Arjantin: 5 Kanada: 0 (Özel)
- Arjantin: 1 Nijerya: 0 (Dünya Kupası)
- Arjantin: 4 Kuzey Kore: 1 (Dünya Kupası)
- Arjantin: 2 Yunanistan: 0 (Dünya Kupası)
- Arjantin: 3 Meksika: 1 (Dünya Kupası)
- Arjantin: 0 Almanya: 4 (Dünya Kupası)
Toplam: 23 maç (Galibiyet: 17 Beraberlik: 0 Yenilgi: 6 - Galibiyet Yüzdesi: %74)
Resmi maç: 13 (Galibiyet: 8 Beraberlik: 0 Yenilgi: 5 - Galibiyet Yüzdesi: %62)
Rekora Very Klose
Özellikle golcüleri ayrı sevdiğimi daha önce de söyledim ya, Klose'nin Dünya Kupaları'nda 14 gole ulaşması ayrı bir sevindirdi beni. Gerçi o golleri atmamasını ve şanlı Arjantin'in elenmemesini tercih ederdim o ayrı mesele.
Ronaldo belki de üzüldü bu işe ama evet rekoru kırmasına az kaldı Klose'nin. Dün 100. maçına çıktı bu bence hakkı tam teslim edilmeyen adam. Çıkar oyununu oynar, polemiğe girmez, atar kaçırır yılmaz kale önünde sürekli bir radar konumunda. Bu adama karşı uyuma şansın yoktur, tilki gibidir, araya girer, ileri uzar, ayağını kafasını uzatır, bir an için geçtiğinde topu ağlarında görürsün.
Klose şu anda 52 golle milli takımda en çok gol atan 3. oyuncu konumunda. Streich'i geçmesine 3 gol kaldı, efsane Gerd Müller ile arasında ise 16 gol var. Bence Klose daha çok gol atar...
Boğadan İnatçı Olamazsın...
Gündüz maçının üzüntüsüyle geçtik ekranın karşısına, Güney Amerika'dan tek temsilci kalmıştı. İspanya ise Paraguay karşısında kesin favoriydi.
Hayatımda ilk kez bir maçta 3 dakika içinde iki verilen bir verilmeyen penaltı pozisyonu gördüm. O dakikaları kalbinden sorunu olan kesinlikle seyretmemeliydi. İki penaltıyı da kaleci çıkarıyor. İspanya'nın kaçırdığı penaltıdan sonra kesin bir penaltı daha var, kaleci Fabregas'ı indiriveriyor. Alonso tekrarlanan penaltıyı kaçırdı. Maç heyecanı en üst seviyeye çıktı.
Bu İspanya'ya ne demeli bilemiyorum. Ben olsam Iniesta ve Xavi'nin DNA'larını araştırttırırdım. Maç içinde topa dokunarak ya da dokunmayarak yaptıkları genç oyunculara tekrar tekrar izlettirilmeli. Biraz dinlendirilmeli, tekrar seyrettirilmeli. Örnekle Ronaldo veya Robinho'yu yaptığı ayak hareketlerine göre Xavi-Iniesta'nın hareketleri, pasları beni kat kat daha fazla mest ediyor.
İspanya'nın oynadığı oyun öyle bir baskı öyle ölümcül bir etki yaratıyor ki eninde sonunda gol yiyorsunuz. Paraguay dün inanılmaz iyi savunma yaptı, ciğerleri yırtarcasına koştu ama son on dakikada devrildi. Kupanın yıldızlarından D.Villa'nın golü bile zorlana zorlana iki direğe çarparak filelerle buluştu. İspanya şu an öyle bir takım ki oyundaki şans faktörünü bile zorlaya zorlaya kendi lehine çeviriyor. Şans faktörünü bile paslarıyla deliye çeviriyor.
Bu altın jenerasyon karşısına çıkan takımlar milli bir Barcelona buluyorlar karşılarında ki buna Ramos gibi fırtına bir sağbek ve kalesinde devleşen Casillas'ı da eklediğinizde inanılmaz bir kadro haline geliyorlar. Casillas'ın penaltıyı kurtarması çok önemli ama maç 1-0 iken yaptığı kritik kurtarış (ki elinden sektirdiği topun üstüne) ne kadar üstün bir kaleci olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bir de rakip takımların şöyle bir şansı var, Torres isim kontejanından oynuyor sanki bu kadar maçtır, bir de o istenen seviyede olsa vay karşı takımın haline. Bulacağı golle iyice moral kazanacak olan Torres'in karşısında kim durmak ister ki.
Maçın sonunda Cardozo'nun gözyaşları hepimizin içini burktu. Belki de penaltıyı atsa takımı yarı finale çıkacaktı, ama futbol böyle bir şey işte. Gün gelir kahraman olursun, gün gelir en büyük şanssızlığı yaşarsın. Biz senin kaçırdığın penaltıyı unuturuz, ama senin emeğini unutmayız sevgili Cardozo.
İspanya yarı finalde adeta 2008 Avrupa Şampiyonası finali rövanş maçına çıkacak Almanya ile. Bu maçta takımım İspanya'dır. Belki "Ama Mesut?" diyenler olacaktır ama hep güzel oyunun taraftarı olduğumuz için İspanya'nın yanında olacağız....
3 Temmuz 2010 Cumartesi
Tadımız Kaçtı: 0-4
Böyle bir hezimetten sonra ne söylense az ama öncelikle Brezilya ve Arjantin'in kupadan ayrılması ile futbolun keyif yönünün azalacağını düşünmeden edemiyorum. Kupanın en renkli hocası ve en yıldız oyuncuları elendi, şanlı Arjantin Almanya karşısında tutunamadı.
Şimdi tabii ki sistemlerden, kadrolardan, bloklardan falan bahsedecekler. Kazanma futbolu herşeyin önünde olduğundan kalkıp büyük yıldız Messi'ye falan sallayacaklar, ama gerçek hiçbir zaman değişmeyecek, Messican üzülme sen yine en büyük yıldızsın. Arjantin oynayacaksa hep böyle oynasın, Avrupa futboluna benzemektense erken elensin. Şampiyonlar liginde oynanan futbolu yere göğe sığdıramayanlar bir gün tüm takımlar aynı sıkıcı, aynı yıldızsız, aynı tekdüze oyunu oynandığında yana yakıla yine çözüm peşinde olacaklar. (Barcelona'yı tenzi ediyorum)
Bu girişten Almanya'nın başarısını görmezden geldiğim anlaşılmasın, bugün de disiplinli, hırslı ve uyumlu idiler. Sanırım kilit kelime uyum olmalı. Bu turnuvada en takım gibi oynayan kimdir denilse Almanya ve İspanya gelir akla. Bir gün bilgisayarlar insana karşı maç yapsa modellenecek takım bu Almanya olmalı. Savunması ve kalecisi nasıl sıfır hata ile oynar aklı almıyor insanın.
Müller gibi bir oyuncunun yıldızlaşması da çok fazla şaşırtıcı olmamalı, rakibi bekle, kademeli savunma yap ve hızlı hücuma çık oyununda biraz kumaşı iyi olan oyuncunun ön plana çıkması çok olası. Arjantin gibi bir takım karşısında boş alan buluyorsun, e makine gibi bir ortasaha forvet kurgusu oluşturmuşsun, bunun meyvesini de yiyeceksin.
Bu durumda zaten iyi oynamıyorken hafif toparlanma evresinde ikinciyi golü yiyorsun, artık dönmek iyice zorlaşır, çünkü Almanya hep bunu yapıyor, bir rölanti dönemi ve sonra ani ataklarla golleri bulma becerisi. Milli kahraman Tevez yırtınsa ne yazar, Di Maria şut atsa ne olur...
Arjantin'in maçı kaybettiği an ülkemiz de dahil bir çok ülkenin yediği o ilginç ceza alanına kesme topla gelen goldür. Bu tür gollerin sürekli yeniyor olması ilginç, rakipler mi buna hiç dikkat etmiyor, Almanya mı bu tür pozisyonlarda çok dikkatli davranıyor bilemiyorum. Böylesi bir gol ile Avrupa Şampiyonası'nda finale çıktılar, Arjantin'in dengesini bozdular.
Moral Güney Amerika'nın hem benzini hem de felaketi. Dün Brezilya bugün Arjantin çabuk demoralize olmanın kötü sonuçlarını yaşadılar. Yine de coşkularını kaybetmelerini hiç istemem, bir gün tüm takımların aynı futbolu oynaması felaketiyle karşı karşıya kalacağız.
100. maçında Klose'nin gol bulup, Dünya Kupası rekorunu zorluyor olması biraz üzüntümü hafifletiyor. Güney Amerika'dan bir tek Uruguay kaldı. Artık tam destek ona.
Maradona'yı istifa ettitirirlerse yazık olur, futbol dünyası en renkli teknik direktörlerden birini kaybeder. Arjantin kazanma uğruna temkinli futbolu seçerse güzel oyunun geleceği açısından kaygılar yürür gider, Brezilya yeterince kaygılandırıyor.
Yenilirsin, yenersin ama Tevez'in o ruhu kaybolmamalı, o driplingle üç kişinin arasına dalma insiyatifi güzel oyunun geleceğini kurtaracak bir yıldız özgüvenidir.
Almanya takım olarak bu kupada saygı duyulacak derecede üstün performans gösteriyor ama ben yine de Messi'nin nefis çalımlarını, Teves'in deli hırsını, Diego'nun kenar şovlarını seyretmeyi tercih ederim, asıl üzüntüm bu kupada bu güzellikleri artık seyredemeyecek olmamdır...
Dunga Ayrılırken...
2006'dan beri Brezilya'nın başında olan Dunga dünkü yenilginin tüm sorumluluğunu üstüne aldı ve görevini bırakacağının sinyalini verdi.
Dunga'nın parlak futbol kariyerinde Brezilya'nın en Avrupalı futbolcularından biri olduğunu gözlemlemiştik. 1994'te oyuncu olarak aldığı Dünya Kupası'na bir de teknik direktör olarak ulaşmak istiyordu, ama olmadı.
Önce istatistiksel olarak bakalım, TD olarak 60 maç Brezilya'nın başında sahaya çıkan Dunga 42 galibiyetle yüzde 70 galibiyet oranı gibi başarı yakalamış. Ama hemen belirtelim Dunga döneminde çok fazla hazırlık maçı oynanmış, bu 60 maçın 26'sı hazırlık ve hazırlık maçlarında 21 galibiyetle Brezilya rakiplerini adeta süpürmüş. Resmi maçlardaki yüzde ise 62'ye düşüyor ki bu da çok kötü bir ortalama değil. 2009 Konfederasyon kupasını yenilgisiz alan ve 2007'de Copa America'yı müzesine götüren Dunga'nın talebeleri, büyük beklentilerin karşılığını veremeyerek Dünya Kupası'ndan elendiler.
İşin sayısal yönü böyleyken biraz da oyuncu seçimleri ve futbol mentalitesine bakalım. Dunga Brezilya'da özellikle kadro istikrarını ön planda tuttu, megastarlardan çok kendi futbolculuğu gibi disiplinli ve çok koşan oyuncu profiline yakın oyuncuları tercih etti. Kafasındaki kadroyu bozmaktan kaçınarak ilerlemeye çalıştı. Belki de biraz da oyunculuğundan kalan esintilerle futbolseverler son 3-4 yılda daha sağlam oynamaya çalışan, savunma disiplini üst seviye ve artistik hareketlerden uzak bir Brezilya seyrettiler. Özellikle savunmada belki de tarihinin en sağlam oyuncularını içeren Brezilya, orta saha ve forvetinin üretkenlik problemini bu kupada aşamadı. Yenerken bile oyuna çok hükmeder gözükmedi. Gerçek anlamda dayanıklılık gösteren ilk rakibine karşı ise oyunu çevirecek oyunu ortaya koyamadı.
Sanırım bu yenilginin cevabını genelde çok iyi bir sezon geçiren savunma oyuncularından çok liglerinde çok da verimli sezonlar geçirmeyen ortasaha ve forvet oyuncularında aramak gerekiyor. Elano, Kaka, Robinho ve Fabiano'nun geçen seneki form durumu adeta Dünya Kupası'na da negatif olarak yansıdı. İşin en ilginç tarafı dayanıklılığı ile övülen Brezilya'nın yenik duruma düştükten sonra rakibi baskı altına alamaması ve büyük şaşkınlık içine düşmesiydi.
Benim için Dunga'nın takımı çok da keyif veren bir Brezilya olamadı ne yazık ki. Gözlerim Ronaldinho'yu, Adriano'yu, Ronaldo'yu aradı durdu. Brezilya bizi yıllarca güzel oyuna alıştırdığından çağdaş futbolun teranelerini / dayatmalarını bu takımda görmek istemiyor insan.
Dunga'nın özellikle kıyafet seçimlerinin unutulacağını sanmıyorum :)
Bir Tarihi Rekabet Daha: Arjantin - Almanya
Tarihte iki dev 19 kez karşı karşıya gelmiş. Arjantin 8 kez sahadan galip ayrılırken, Almanya'nın 5 galibiyet var, 5 maç da berabere sona ermiş. Bugünkü karşılaşma 20. karşılaşma olacak.
Tarihteki en büyük karşılaşmaları şüphesiz Dünya Kupası finallerinde oldu. 1986'da yüreğimizde Maradona ateşini yakan o müthiş turnuvada finalde Arjantin 2-0 öne geçmişti, güle oynaya biter derken Alman inatçılığı devreye girmiş ve maçı 2-2'ye getirmişti, üçüncü gol ise Arjantin'i ve Maradonaseverleri sevince boğuyordu.
O dönem Maradona komutasındaki Arjantin ile çok önemli yıldızlara sahip Almanya en önde gelen iki milli takımdı ve bu ikili 1990'da yine finalde karşı karşıya geldi. 1986'nın rövanşı niteliğindeki bu maçta ise Brehme'nin penaltı golü ile (ki kimsenin içine sinen bir penaltı değildir o) Almanya galip geliyordu. 1990'daki galibiyetle gelen kupa Almanya'nın son kazandığı dünya kupası.
2006 Dünya Kupası'nda ise ikili yine çeyrek finalde karşı karşıya geldi. Penaltılarda Almanya Arjantin'i 5-3 ile geçti ve yoluna devam etti.
1986'da ve 1990'da finalde karşılaşanan takımlar 2006 ve 2010'da da çeyrek finalde karşılaşmış olacaklar. Buradan bir totem yaparak bu sefer Arjantin alacak diyorum :) Herşeyin ötesinde çok keyifli bir maç bizi bekliyor...
Bekliyoruz...
2 Temmuz 2010 Cuma
Penaltıkader
120 dakika boyunca (önceki maçta olduğu gibi) Gana diri kalan takımdı. Uruguay gruptan çıktığından beri idare etme modunda, ama sağlam bir takım olduklarından yıkılmıyorlar. Hollanda karşısında bu futbol yeter mi, kanımca yetmez.
Turnuvada en çok tuttuğum oyuncularda Gyan'ın 120. dakikada penaltı kaçırması çok üzücü. Ardından psikolojik olarak çöküş yaşamaları ve penaltıları kaçırmaları doğal. Yine de Gyan ikinci kez penaltı noktasına geldi, ve topu ağlarla buluşturdu. Bu da psikolojik olarak ne kadar güçlü bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Gana'nın kaçan penaltıları ise çok kötü vuruşlar içerdi. Bu maçta yaşananlar Hırvatistan-Türkiye maçının bir kopyası gibi oldu, tek farkla orada biz son dakikada gol bulduk, bu maçta ise Gana son dakikada en büyük gol fırsatını kaçırdı ve iki maç da penaltılara gitti.
Hayatta risk almak kazanmaya giden yollardan biri, 120. dakikada Suarez riski göze aldı ve elle çıkardığı topla takımının zafere ulaşmasında en önemli katkıyı yaptı. Önümüzdeki maç oynayamayacak ama 40 yıl sonra takımını yarı finale çıkarmış oldu.
Teşekkürler Gana, güzel oyunseverlerin 2010 anılarında unutulmaz bir yer edindin. Şanssızlıkla yere serildin, ama bu yürekler seni unutmaz :)
Psikolojik Mücadelenin Turuncu Galibi
Futbolu bu kadar çekici kalan bir sebep de o her an sonucun değişebileceği, tüm gidişatın alt üst edebileceği gerçeği değil mi? İlk yarıda her yönüyle rakibinden üstün görünen Brezilya Robinho ile gelen gol avantajını da ekleyerek soyunma odasına gitmişti. Tüm ibreler Brezilya'nın çok da zorlanmadan maçı galip bitireceği, hatta ikinci ya da üçüncü golü bulabileceğini gösteriyordu, Robben düşkırıklığı yaratırken Hollanda top yapamıyor, uzaktan bir kaç şut ve bir kaç hızlı atakla devreyi tamamlıyordu.
Turnuvada ilginç bir şekilde savunmasıyla öne çıkan Brezilya bir anda yıkılıverdi. Sneijder'in orta şut karışımı vuruşunu Melo kendi ağlarına gönderdiğinde, Brezilya'nın özgüveni sarsıldı. Ritmi bozulan Brezilya'nın üstüne hızlı oyuncularını göndererek giden Hollanda ilk yarıdaki silik görüntüsünden kurtuldu ve önceden çalışıldığı her halinden belli korner golü ile (Sneijder'in kafasından) oyunda öne geçti.
Skor 1-1 iken demoralize olan Brezilya 2-1 ile bu sefer sinir katsayısında da sorun yaşamaya başladı. Özellikle ikinci golden önceki korner çok dikkat çekici. Brezilya savunması normalde çok daha iyi uzaklaştıracağı topu panikle karışık kornere atıyor, Hollanda golü buluyor. Futbolda hata kaçınılmaz ama Brezilya'nin 1-1'e kadarki hali ile sonrası özellikle mental olarak çok büyük fark gösterdi, Brezilya psikolojik açıdan iyi bir sınav vermedi bugün. Melos'un gördüğü kırmızı kart ise tüm bu sinirin dışavurumu ama yaptığı hareket de yapılacak hareket değil, ne olursa olsun karşısındaki oyuncu da ekmek yiyor bu spordan.
Kısa kısa notlarla toparlamak gerekirse:
- Hollanda yenik düşmesine rağmen hiçbir zaman oyundan kopmadı ve psikolojik olarak kendini güçlü tuttu.
- Hollanda Robben, Kuyt ve Sneijder gibi hızlı ayaklarıyla sinir bozucu didişmelerden kaçınmadı, Brezilya bu ufak sürtüşmelerde sinirlerine hakim olmada sorun yaşadı.
- Brezilya geri düştüğünde iyi bir sınav vermedi. Çok güvendiği savunması sorun yaşayınca zaten formsuz olan ileri ucu gerekli geri dönüşü gerçekleştiremedi.
- Oyunun kaderini değiştirecek oyuncu eksikliği/formsuzluğu Brezilya'yı bu maçta olumsuz etkiledi. Bu iş Kaka ile Robinho ile olmuyor, yıllarca boşuna Romario, Ronaldo, Pele peşinde koşulmadı.
- Yenilgi durumunu hazmedemeyen Brezilyalı kramponlar soğukkanlılıklarını tamamen kaybettiler, işte bu anda tecrübeli bir yıldıza ihtiyaç çok fazla ortaya çıktı.
- Forvetsiz Hollanda bu maçı da çevirebiliyorsa, gerçekten diğer takımların endişelenmesi gerekir.
1 Temmuz 2010 Perşembe
Son Dörde Doğru
Kendi adıma son sekize kalan takımların hakettiğini düşünüyorum. Bir tek asil samurailer çıksaydı tam olacaktı, kupadaki oyunlarıyla bunu sonuna kadar hakettiler.
Finale giden dikenli yola bir bakalım:
Brezilya-Hollanda
Uruguay-Gana
Yarın çeyrek final nefis bir maçla başlıyor. Samba portakallara karşı nasıl raksedecek? Gördüğümüz en Avrupai Brezilyalardan biri gördüğümüz en sonuca oynayan Hollanda ile diğer maçlar kadar rahat kapışabilecek mi? Robben'in oynaması önemli olacak bu maçta. Geçen maçın kilidini o açmıştı, Brezilya'da ise görülen eksikler çok da problem yaratmıyor. Çıkan onbir yine dengeli bir oyuna yönelecek, savunmasına bu kadar güvenen bir Brezilya'yı seyretmek değişik bir deneyim yaşatıyor hepimize. Erken bir gol ibreyi güzel oyun çizgisine çevirir mi, umarım çevirir.
Uruguay savunması en iyi takımlardan biri, Gana ise şu ana kadar yırtıcı forveti ile çok etkili. İşte tam bir erler meydanı. Uruguay'ın forvetindeki olası eksikler büyük güç kaybına neden olur. Gana ise bir anda tüm Afrika'nın desteğini arkasına aldı (Aslında biraz da sorumluluğunu mu?) Uruguay yine temkinli oynarsa sıkıcı bir maç olma olasılığı da var.
Gönlümdeki yarı final Brezilya-Gana'dır, mantık ise Brezilya-Uruguay diyor
Arjantin-Almanya
İspanya-Paraguay
Bence turnuvanın en güzel maçı olacak Arjantin-Almanya. Şimdiden heyecanlanıyorum. Gönül Arjantin diyor haliyle. Almanya ise şu ana kadarki dinamik görüntüsüyle güçlü duruyor. Mesut Özil vs Messi tadından yenmez mi?
İspanya Paraguay maçında ise haliyle favori İspanya. Paraguay sıkı durursa zor bir maç geçer İspanya açısından. Bu maç sıkıcı geçmeye aday, işallah öyle olmaz.
Bu dörtlüden Arjantin-İspanya yarı finali çıkması çok olası.
Sanki dostlar ibre müthiş bir Güney Amerika finalini gösteriyor. Tüm dünyayı ekranlara kitleyecek bir Arjantin-Brezilya finali neden olmasın? Güzel oyunun şahları finalde gözümüzün pasını iyice bir silerler diye düşünüyorum :)
52 Numaralı Maç
Yakın bir dostun güzel hediyesi günüme keyif kattı. Aslında onun yerinde olmak isterdim, Arjantin-Meksika maçına gitme şansını yakaladı. Diego'yu ve şanlı Arjantin'i stadda kim görmek istemez ki? İşte yukarıda gördüğünüz resimde bu maçın bileti duruyor, aslında maç paketi demek daha doğru olur.
İnsan bir yandan da gıpta ediyor, keşke biz de böylesi bir turnuvayı düzenlesek de şu güzelim biletleri, kitapçıkları biz basıp, şaşalı stadları biz inşa edip futbol coşkusunun anayurdu haline gelebilsek....
30 Haziran 2010 Çarşamba
Diego'nun Kupaya Kattığı Renkler
Çok Özlüyoruz 01
Biz hala İnek Şaban'a gülüyoruz, Tosun Paşa oluyoruz, Saffet gibi altınları sayıyor, Kibar Feyzo gibi lafı gediğini koyuyoruz Kemal abi.
Unutulmadın, unutulmayacaksın...
Kemal Sunal'ın rol aldığı filmlerin listesi.
29 Haziran 2010 Salı
Ben İspanya'dan Daha Çok Topla Oynama İhtimalini Sevdim
Oyunun büyük kısmını yüzde altmışa kırk top oynama ile geçiren İspanya'ya ne demeli. Rakip takıma ayrı bir top lazım İspanya maçlarında. Karşındaki da Portekiz neticede, amatör takım değil ki. İspanya dünya kupasını alır ya da almaz ama bu jenerasyon gerçek altın jenerasyonlarıdır.
Kalecilere benden tam not. Özellikle Eduardo çok başarılıydı. Kalecilerin Jabulani çilesini ağır çekimlerde anlıyor insan. Özellikle sert ve falsolu şutlar tam baş belası. İlk yarı Real'in bayrak adamı Casillas da büyük kaleci olduğunu gösterdi.
Ronaldo süper yıldız ise David Villa nedir? Daha ne yapsın, iki ayak var, dripling var, şut var, varoğlu var. Adamı matador giysisi ile düşünüyorum, oluyor, her haliyle İspanyol. Sahi bu maçta Ronaldo neredeydi, TV çekiminde miydi? Her duran top kaleye vurulur mu? Stil herşeyi affeder mi? Bu performans bizde kepek yaptı süperstar. Adamım Messi'dir.
Allah İspanya'ya karşı oynayan takımlara sabır versin, hele 1-0 yenik duruma düşerlerse hiçbir yardımı esirgemesin işallah. Özgüvenleri ve pas isabetleri çıldırtıcı noktalara ulaşıyor. Paslaşmalarının hipnotize etkisinden midir nedir vuvuzelaların desibeli düşüyor.
Torres maçın başında çok istekliydi, golü attı atacak derken gitgide temposu düştü. Gol atsa acaba açılır mıydı? İkinci yarı Llorente değişimi İspanya'ya yaradı sanki. İspanya'nın Crouch'u Llorente ama ayaklarına daha hakim gibi...
Golde hafif bir ofsayt sezinledim, ama bu kupada verilen/verilmeyen goller aklıma gelince "Karıştırma, iyidir" dedim.
Portekiz'den daha atak futbol ve gol bekliyor insan. Bu kadar gol fakiri olmaları yazık. Beyaz formaları da hoşuma gitmedi. Tek renk daha iyi miydi neydi...
Sergio Ramos sendeki ciğerden istiyorum. Hayatımda 2-3 kez senin gibi atağa çıkayım, yeter, gözüm açık gitmez. Bak uzun saçını, karizmanı istemiyorum....
Xavi-Iniesta kardeştir, ayıran kalleştir :)
Tek golle elenir mi be kardeşim? Bu maçta Portekiz'den bir tek Eduardo'nun formasını almayı çok isterdim... (Ki golcüleri tek geçerim yıllardır futbol dünyasında...) Portekiz 19 maçtır yenilmiyordu, İspanya'ya tosladı.
Gelsin çeyrek finaller, tüm favoriler tur atladı, sürpriz kuponları çatladı :)
Futbolun Şifreleri
Üstad Simon Kuper'in yeni kitabı Türkçe olarak piyasada. Stefan Szymanski ile birlikte imza attıkları bu çalışma "Futbolun Şifreleri" ismini taşıyor. (Orjinal isim: Soccernomics) Büyük bir heyecanla alındı, okunmaya başlandı, biter bitmez yorum gelecek :) Bir futbol aşığı ile bir ekonomistin ortak çalışmasından bakalım neler çıkmış.
Türkçe baskı için güzel bir bonus var: Kerem Aktaş'ın üstadla söyleşisi. Yayına hazırlayanlar Ali Ece ve Ahmet Öz. Redaksiyon da Ali Ece'den gelmiş, çok sıkı bir kitap bekliyorum :) Teşekkürler İthaki, teşekkürler futbola sahip çıkan yayınevi.
Başın Öne Eğilmesin
Cesuryürekli samurailer üzülmeyin elendiniz diye. Güzel oyun adına hakkımız helaldir döktüğünüz tere. Şu 390 dakikada bir dakika futbola ihanet etmediniz, heyecanı coşkuyu sonuna kadar yaşattınız.
Tek avuntum Güney Amerika'dan birine yenilmeniz. Paraguay ilk kez çeyrek finale çıktı, elenmeniz en azından buna değer. Bir ülke çılgınca seviniyor, bir ilki yaşıyor.
Cesuryürekli samurailer üzülmeyin elendiniz diye. Futbol şansı da yanınızda olur bir dahaki sefere...
28 Haziran 2010 Pazartesi
Favorilerin Turu
2. turda şu ana kadarki maçlarda favoriler rahat galibiyetler aldı. Çoğu fazla efor sarfetmeden rahat bir şekilde sonuca gitti. Bu akşam sıra Brezilya'da idi. Şili'nin karşısında alınan 3-0'lık net galibiyet Brezilya'yı çeyrek finalde Hollanda'nın rakibi yaptı. Brezilya Arjantin'le kader birliğine devam ediyor. İki takımın da Amerika kıtasından rakiplerine karşı rahat galibiyetler alması, maçların erken kopması, kaybetme stresi yaşamamaları karbon kopya gibiydi.
Dostlar bu dünya kupasında Brezilya'yı pek çözemiyorum. Çok iyi oynar gözükmezken bir anda golleri buluveriyorlar, bunun sırrı belki de biraz da uzun süredir birlikte oynayan oyuncuların bu takımın iskeletini oluşturması. Kaliteli ayaklar rakip hatasını affetmiyorlar. Fabiano, Kaka, Robinho sahada yok derken ya gole imza atıyorlar ya da asist yapıveriyorlar. Örnekle Robinho'nun nefis vuruşu ile gelen gol maçın güzelliklerinden biri oluyor, Ramires'in bu gol öncesi şahane hareketlerini unutmayalım.
Şili bu maçta düşkırıklığı yarattı. Gruptaki coşkulu, atak Şili'den eser yoktu. Bunda Brezilya'nın kaya gibi savunması ve defansif ortasahalarının da payı var haliyle. Brezilya'da Ramires'in çeyrek final maçında oynayamayacak olması (sarı kart cezalı) dezavantaj. Şili'nin önceki maçtaki kart cezaları yüzünden Brezilya karşısında kadro sıkıntısı çektiği çok net gözüktü.
Şili veda ederken, gruptaki agresif ve coşkulu oyunuyla güzel anılar bıraktı bizlerde. Sanchez, Beausejour ve Suazo çok kaliteli ayaklar. Şili turnuvaya renk attı, ayaklarına, emeklerine sağlık.
Gündüz maçında (ki yine seyredemedim) Hollanda Slovakya'yı 2-1 ile geçmiş Robben ve Sneijder imzalı gollerle. Bizim buralarda top koşturan Vittek ise yine golünü atmış, turnuvanın en başarılı isimleri arasına girdi, bizim ligimiz için de artı puan oldu. Toplamda 4 gole ulaştı ki şu an için Higuain ile zirvede bulunuyor.
Maçın sonunda Kleberson'u sahada görmek de ilginç oldu. Nereden nereye.
Brezilya-Hollanda büyük bir maç olacaktır tıpkı Almanya-Arjantin eşleşmesi gibi. Çeyrek finaller nefes kesecek....
27 Haziran 2010 Pazar
Sıradaki lütfen...
Şanlı Arjantin'in tutkulu bir destekçisi olsak da Tevez'in ilk golünün ofsayt olduğunu belirtelim dostlar. Bu tabii ki galibiyet coşkusunu aza indirmiyor, ama hakkaniyet adına önemli bir hakem hatası olduğunu söylemek lazım.
Bu kupadaki hakem hatalarını gördükten sonra bizim hakemlerimize çok yüklenmeye hakkımız yok gibi geliyor ne dersiniz? Maçların önemi arttıkça hatalar da büyüyor gibi, umarım bunun arkası kesilir. Anıyla şanıyla bugün farka gitsek de temiz goller her zaman tek tercihimiz. Zaten hiçbir büyük takımın şaibeli gole ihtiyacı yoktur.
Bugün maçı iyi başlayan açıkçası Meksika idi. Direkte patlayan bir nefis şutları ve hızlarıyla sürekli Arjantin'in savunmasını zorlamalarıyla çubuklulara sıkıntı yaşatacak sinyaller verdiler. Tevez'in ofsayt golü gardlarını düşündü ve ardından diğer goller geldi. Moral bozukluğu oyunlarını etkiledi.
Arjantin'de günün kahramanı kuşkusuz Tevez. Bu delifişek oyuncu korkunç hızına bir de nefis şut ekledi. İkinci goldeki şutu neydi öyle. Turnuvanın bence şu ana kadarki en güzel golüydü. Tevez milli takımdaki misyonunun farkında ve kendisini kahraman gören kitle için ayrı bir hırs ve özveri ile oynuyor. Bugünkü performansı bunun net bir göstergesi.
Arjantin'in yoluna devam etmesi bize keyif verse de, bugünkü oyunu çok hoşumuza gitmedi. Önümüzdeki turda panzerlere karşı daha iyi bir oyun gerekiyor, yalnız şunu da unutmayalım Meksika bizim ligdeki İstanbul Büyük Şehir Belediyesi gibi bir takım, yani yenilmesi o kadar kolay olmayan ve dikkat edilmezse başa bela açacak bir onbir hüviyetinde. Tevez'le gelen gol iptal edilseydi, savunmayı aşmak çok kolay olur muydu çok şüpheli. Uzun süre 0-0'a çakılıp, kalan bir oyun seyrebilirdik.
Arjantin'de bugün yıldızlar adeta aktif dinlenme yaptı. Özellikle Messi çok fazla ön plana çıkmadı. Higuain gol dışında pek etkin değildi. Buna rağmen üç dört etkili atak ve Tevez'in coşkusu turu getirdi. Kadronda fazla yıldız olmasının böyle avantajları var, kimi dinlenirken kimi sahneyi alabiliyor. Yine de Almanya öncesi bu futbol pek iyi sinyaller vermedi.
Hakem hataları lehlerine işleyen iki takımı kader buluşturdu, bakalım o maçta hakemlerin performansı nasıl olacak?
Maçın sonuna doğru Meksika'da Hernandez'in golü hafif bir heyecan sağladı o kadar. Arjantin'in yürüşü bugün yavaş tempoda sürdü. Diego'suz bu kupa çok renksiz olur, sırf o yüzden bile yolun
açık olsun şanlı Arjantin :)
Almanya'ya Uğur İşlemez
Almanya-İngiltere maçından önce İngiltere'nin giyeceği forma konuşuldu durdu. Futbolda totem-uğur keyifli mevzular ama Almanya'ya kırmızı forma uğurunun işlemesi fazlaca hayalcilik olurdu. Karşında makine gibi bir takım varken işi uğurla totemle çözemezsin.
Almanya 2006 ile birlikte genç ve yetenekli bir neslin kanatları altında ilerliyor. Almanya'nın tarihi disiplini ve inatçılığı bu yeni nesilde hız ve teknikle de birleşmiş durumda, liglerinde kötü oynamalarına rağmen milli takımda bir kulüp gibi oynuyorlar.
Geçmiş Almanya kadrolarının hakkını da yemeyelim. Almanya tarihi boyunca çok teknik oyuncular yetiştirdi. Bir Möller, bir Sammer, bir Hassler bu topraklardan çıkmış oyuncular. Almanya tarihi boyunca bu teknik ayakları sistem içinde iyi kullanarak başarılar kazandı. Ayrıca Almanya'da devşirme sistemi çok iyi işliyor. Türk oyuncular başta olmak üzere diğer uyruklu oyuncular da bu takımda sırıtmadan forma giyebiliyorlar. Alman futbol sistemi yıldız oyuncu yetiştiriyor ama bu oyuncular sistemin içinde faydalı olma disiplininden kolay kolay kopmuyorlar, çok sevdiğimiz Güney Amerika serseri mayınlığı çizgisinden uzak yetişiyorlar.
Kendi öz oyuncularından taviz vermeyen İngiltere ise yıllardır tam anlamıyla bir takım olmayı başaramadı. Capello ile elemelerde bu çizgide görülseler de Dünya Kupası deneyimi takım ruhu taşımaktan uzak olduklarını gösterdi. İngiltere'nin insiyatif alacak oyuncu yetiştirememe durumu onyılların sorusu. Belki Gazza buna en yakın oyuncuydu ama ondan sonra form giyen adaylarda takımı ateşleyecek özellikler bulumadı. Lampard veya Gerard'a kötü oyuncu diyen taş olur ama oyunu coşturma adına düz oyuncular olduklarını da kabul etmek zorundayız. Rooney'nin yıldızlaşabilmesi için önce topun ona gelmesi lazım. Belki de Beckham'dan uzun süre dünya bu rolü bekledi ama Beckham da mevcut özellikleriyle bir Zidane ya da Messi olamazdı, olamadı da.
Buradaki ilginç sorun şudur ki dostlar İngiltere bu tip turnuvalarda ne bir yıldızın çevresinde ivme kazanıp, ilerlemeyi başarabilmiş ne de zamanın Soyvetler Birliği takımı ya da geleneksel Almanya sistemi gibi takır takır işleyen takım hüviyetinde bir oyun akıcılığı ortaya koyabilmiş. Böyle olunca da başarılar başka baharlara kalıyor.
İngiltere'nin neden gerçek anlamda bir futbol süperstarı çıkaramadığı bence en çok tartışılması gereken soru. Futbolun beşiği bunun acısını en çok büyük turnuvalarda çekiyor...
Tarihi Eşleşmeye Tarihi Fark: 4-1
Maçın önüne İngiltere'nin verilmeyen golü geçecek mutlaka. İngiltere'nin 66'da attığı gol hala konuşuluyor, bakalım bu gol ne kadar konuşulacak. Buz gibi golden ötesi bir gol bu, açıkçası yarın İngiliz basını ne yazacak büyük merak konusudur.
Almanya 2-0 öne geçene kadar oynadığı özgüveni yüksek futbolu yediği golden itibaren unuttu. O ana kadar savunmanın içine ve arasına atılan güzel toplarla Upson-Terry ikilisini çok zorladı. Bu ikili olmamış gerçekten. Sağ kanattaki Johnson da çok iyi görünmeyince Almanya üçe gidecek golleri de kaçırdı. İki farktan sonra erken golü bulmak İngiltere'nin bonusu oldu. Ardından Lampard'ın kesin golü (verilmeyen) maçın dengesini değiştirdi. 2-2 olsa çok değişik bir maç seyredebilirdik.
İngiltere ne kadar isyan etse haklı zira maçın çok önemli bir anında golleri verilmedi, bu maçta Almanya'nın yanındaydık ama yiğidin hakkını da teslim edelim.
Almanya'da sol kanatta Boateng aksamasına rağmen savunmanın ortasındaki ikili (tam Alman isimli) Freidrich ve Mertesacker günündeydi. Özellikle ikinci yarı bir pozisyonda Freidrich'in rakip atağı nefis kesip, topu doğru yere göndermesi derslik bir pozisyondu. Mesut Özil'i yine soğukkanlı haliyle ve ince bilek hareketleriyle izledik. Adamım Klose'nin gol atması nefis bir şey tabii ki. Bu turnuvada 2. golü, Dünya Kupaları'nda ise toplamda 12 gola ulaştı, Ronaldo'nun stres yaşama zamanıdır (Hala ilk sırada 15 gollle).
Almanya'da iki oyuncu büyük oynadı kanımca: Müller ve ismini utanarak sürekli copy paste ile yazabildiğim Schweinsteiger. Müller 2 golüyle birlikte karşı savunmayı çok yıprattı. 4-1'den sonra Almanya ağırdan almayınca, tarihi fark peşinde olduklarını düşünmeden edemedim. Yeni giren oyuncuları da cesaretle gol için oynadılar. Adeta 5-1'lik maçın rövanşını kovaladılar.
İngiltere'de ayrı bir yere koyduğumuz Gerard en yürekli oyuncuydu. Bence gereksizce savunma ağırlıklı oynatılmasına rağmen elinden geleni yaptı. Bu takımda Joe Cole niye baştan oynamaz insan inanamıyor.
İlk yarısı ile büyük bir final vadeden maç ikinci yarıda gelen iki golle bir anda sıradanlaştı. Almanya rakibin gol atma zorunluluğunu çok iyi kullandı ve üstüste 2 golle işi bitirdi. İkinci yarıda durum 2-1 iken Lampard'ın direkte patlayan serbest vuruşu yine büyük şanssızlık. (Gerçi öncesindeki faul buram buram eyyam kokuyordu).
Böylece Almanya toplam galibiyetlerde 13-12 öne geçerken, son dönemdeki kazanma geleneğini sürdürdü. Akşam Arjantin-Meksika maçından gelecek rakibini bekleyecek, gönüller tabii ki Arjantin'in yanında, futbolda her sonuç olsa da kendime adıma bu maçta sürpriz olsun istemiyorum, Diego ile bu kupa çok daha renkli :)
İngiltere açısından haliyle büyük düşkırıklığı. Verilmeyen gol gündeme oturacaktır. Bir konuyu icat etmek onu en iyi şekilde icra etmek anlamına gelmiyor ne yazık ki. Arjantin'im bu turu geçsin de çeyrek finalde nefis bir maç izleyelim :)
Asamoah Gyan: Durdurulamayan Güç
Forvetteki hızı nefes kesici, topla ilişkisi iyi ve yırtıcılığı bir panter gibi. Grup maçlarında ve dünkü oyunuyla parlayan Gyan turnuvanın yıldızları arasına şimdiden girdi.
25 yaşındaki Gyan şu an Rennes'de oynuyor. İlk büyük lig tecrübesini İtalya'da Udinese'de yaşamış. Daha büyük kulübe geçmesi beklenirken sakatlığı tüm planı bozuyor. Arada bir Lokomotif Moskova macerası var. (Rusya tarihinin en büyük 4. transferi olmuş ama orada da tutturamamış). Sonunda soluğu düzenli forma giyebileceği Rennes'te alıyor. Rennes'te toplam 50 maçta 14 gole imza atmış. Milli takımda 42 maç oynayıp, 21 gol atması forvetteki etkinliğini gösteriyor. Dünya Kupası'nda şu ana kadar 3 gole imza attı. Oynadıkça parlıyor.
FIFA'nın nefis istatistik sayfasında çok dikkat çekici bir veri var, Gyan şu anda en çok şut atan oyuncu. Rakibi ve şansını zorlamayı seviyor, yılmadan yıkılmadan zorluyor. 4 maçta attığı 23 şut bunun net göstergesi.
Bakalım Uruguay bu panterin hızını kesebilecek mi?
26 Haziran 2010 Cumartesi
İkisi de Galiptir, İkisi de Övülesi
Bazen Bir Yıldız Yeter
Gece zifiri karanlıkta yolunuzu kaybettiğinizi düşünün. Her an panikleme duygusu artıyorken, bir anda kafanızı gökyzüne çevirirsiniz ve adeta bir yıldız "Düş peşime" dercesine parıldar size. Kurtulmanın heyecanı ve mutluluğu sarar bir anda bedeninizi. İşte Uruguay'ı böylesi bir karanlıktan Suarez kurtardı bugün.
Güney Kore karşısındaki Uruguay bugün çok fazla güvendi sağlam savunmasına. Kolayca bir gol de bulunca idare eder, geçeriz moduyla biter sandı doksan dakika. Ama gitgide artan Güney Kore baskısı ikinci yarıda golü de getirdi. Tam herşey kötüye giderken en doğru zamanda Suarez tekrar sahneye çıktı ve nefis bir vuruşla gördü ağları. Güney Kore artık nereye bastırsın, zaman azalmış, ileri çıkmaktan yorgun düşmüş, sonuca razı oldu, 2-1 ile idare eden Uruguay çeyrek final yolunu tuttu.
Güney Kore üzülmesin, ellerinden geleni yaptılar. Kazanmak için gol için uğraştılar. Galiptir bu yolda mağlup. Asya'nın hoş bir tadı oldular turnuvada. Emeklerine sağlık. Amma velakin önümüzdeki turda Uruguay çok daha iyi oynamak zorunda.
Bazen bir yıldız yeter, ama yetmediği gün de olur. Bugün Uruguay idare etti, bakalım önümüzdeki tur nasıl geçecek...
La Mano De Dios
"Doğdum bir kenar mahallede
Tanrı'nın isteğiyle
Büyüdüğüm ve hayatta kaldığım yerde
Zorlukları göğüsleyen alçakgönüllü örnek olarak...
Hayatta başarılı olmak için hevesle
Her attığım adımla
Futbol sahasında
Unutulmaz bir sol el bıraktım
Durmadan çalışarak
Alev alev yanan ihtirasla gerçekleştirmek için
Ufacık bir veletken,
Dünya Kupası'nın hayalini kurdum
ve Primera'nın* zirvesine çıkmanın
Belki de top oynayarak
Aileme yardım edebilirdim...
Ta başlangıçtan beri
Doce** ortalığı inletti
Rüyamda bir yıldız vardı
Goller ve çalımlarla dolu
Ve herkes söyledi
"Tanrı'nın Eli" doğdu
İnsanlara neşe saçtı
Bu topraklara zafer getirdi
Sırtımda bir haç taşıyarak
En iyi olduğum için
Kendimi satmamak adına
Güçlüye karşı durdum
Heveslendiren güçsüzlük
İsa bile sendelemişken
Ben niye günaha girmeyeydim?
Şöhret beni beyaz bir kadınla tanıştırdı
Gizemli tad ve yasaklanmış zevkle
Beni kendi bağlayan
Ki tekrar onu kullanayım diye
Tüm hayatımı almak için
Ve bu da bir maç sonuçta
Bir gün kazanacağım...
Ta başlangıçtan beri
Doce** ortalığı inletti
Rüyamda bir yıldız vardı
Gol ve çalımlarla dolu
Ve herkes söyledi
"Tanrı'nın Eli" doğdu
İnsanlara neşe saçtı
Bu topraklara zafer getirdi
OLEY OLEY OLEY DIEGO DIEGO
OLEY OLEY OLEY DIEGO DIEGO
Ta başlangıçtan beri
Doce** ortalığı inletti
Rüyamda bir yıldız vardı
Gol ve çalımlarla dolu
Ve herkes söyledi
"Tanrı'nın Eli" doğdu
İnsanlara neşe saçtı
Bu topraklara zafer getirdi"
Şarkı: Rodrigo Bueno (1973-2000)
* Primera = Arjantin 1. Ligi
** Doce = Boca Juniors'un ateşli taraftar grubu
Her zaman ağlatmıştır, ağlatacaktır...
İngiltere-Almanya: Tarihten Gelen Büyük Rekabet
2. tur karşılaşmalarında en dikkat çeken kuşkusuz İngiltere-Almanya eşleşmesi. Bizim anılarımızda hep Almanya'nın penaltılarda da olsa İngiltere'yi yenmesi, hatta Lineker'in haklı tespiti kalmış, evet futbol 11 kişiyle oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur. (Yarı finalde Arjantin'e denk gelseler de bu sefer bunu çürütsek artık).Özellikle iş penaltılara kalırsa İngiltere'nin strese girmemesi zor gözüküyor.
Eski ismiyle Federal Almanya'nın İngiltere ile rekabeti 1930'lara kadar gidiyor. İlk kez 1930'da bir araya gelen iki ülke hazırlık maçında 3-3'lük beraberlikle sahadan ayrılmışlar. Toplamda 15 kez İngiltere sahadan galip ayrılmış, 10 kez ise Almanya galip, 6 kez de berabere kalmışlar. Almanyalar birleştikten sonraki maçlarda (yani 90ların başı ile) Almanya'nın 6-3'lük üstünlüğü var, bu da Almanya hep İngiltere'yi yeniyor söyleminin çıkmasında çok etkili oldu.
Dünya kupalarında 4 kez karşılaşan takımlar arasındaki maçların ikisini Almanya almış, İngiltere'nin bir galibiyeti var. Bir maç da beraberlikle sonuçlanmış.
İki ülkenin tarihe geçen maçlarının başını haliyle 1966 Dünya Kupası finali çekiyor. Beckenbauer'in genç yetenek olarak parladığı, top çizgiyi geçti mi geçmedi mi tartışmalarını yaşandığı unutulmaz maçta İngiltere 4-2 galip gelerek tarihinde ilk kez dünya kupası sahibi olmuştu. 2002 Dünya Kupası elemelerinde ise Almanya kendi sahasında hezimete uğradı ve 5-1'lik bir yenilgi aldı.
İngiltere'de penaltı korkusu yaratan iki maç var ki onlar da unutulmaz, 1990 Dünya Kupası ve 1996 Avrupa Şampiyonası'nda Almanya rakibini penaltılarla yenerek kupa dışına itti.
Yarın bizi büyük maç bekliyor, ben bu maçla ilgili iyimser düşünüyorum, bence mücadele ve güzel oyun üst seviyede olacak. Galip gelen toplam galibiyette öne geçecek. Kim yensin diye sorulursa, Almanya yensin tabii ki :)
Grup Maçlarının Ardından
Dünya Kupası'nda grup maçlarını tamamladık dostlar. Dün de belirttiğim gibi 2. tura geçen takımlara baktığımda en adaletli turnuvalardan birini yaşıyoruz. Oyunu büyük bir iştahla oynayan, mücadele eden herşeyin ötesinde ortaya ruhunu koyan takımlar gruplardan çıktı.
Kendi adıma Amerika kıtasından 6, Asya kıtasından 2 takımın çıkmasını büyük bir keyif olarak tanımlıyorum. Şanlı Arjantin'in yanı sıra Honduras'ın dışında Güney Amerika takımlarının başarısı mutluluk verici. Futbolu güzelleştiren takımlar ilerliyor, Avrupa çöktü. Toplam galibiyetlerde 9-7 yenik olsak da sorun yok. Bu turda çok ilginç bir şekilde Avrupa takımları birbirleriyle oynayacaklar.
Eşleşmelere bakalım:
Uruguay-Güney Kore
ABD-Gana
Hollanda-Slovakya
Brezilya-Şili
Bu sekizli arasından Brezilya-Uruguay yarı finali çok olası gözüküyor. Yaparsa Hollanda sürpriz yapacak gibi.
Arjantin-Meksika
İngiltere-Almanya
Paraguay-Japonya
İspanya-Portekiz
Bu tarafta gönlümdeki yarı final Arjantin-İspanya olur. Çeyrekte Arjantin-İngiltere müthiş bir kapışma olur. Arjantin-Almanya olursa yine keyif verir. Meksika çıkarsa zaten turnuvanın en büyük sürprizlerinden olur. İlk tur maçlarında İspanya'yı da Portekiz'i de pek beğenmedim. O maç her sonuca açık gibi görünüyor.
Heyecana ara yok, bugün ikinci tur maçları başlıyor :)
25 Haziran 2010 Cuma
Güney Amerika Gürül Gürül
Önce Şili'yi tebrik edelim. Kıta nefis bir sınavdan geçti, yürekli ve hızlı Şili de ismini 2.tura yazdırdı. Daha önce seyredemediğim Şili'nin futbol coşkusuna hayran oldum. İspanya uzun süre her zaman alışkın olduğumuz orta saha üstünlüğünden uzak kaldı. Rakibin sertliği ve hızı karşısında şaşırdıklarını söyleyebiliriz. Şili için eleştirilecek yan ise futbol coşkusunu zaman zaman gereksiz sertliğe taşımaları. Ne kadar kırmızıya dönen ikinci sarı kart ağır bir karar olsa da daha sakin oynamaları ileride Şili için kazanç olur, potansiyeli ve coşkusu yüksek bu takımın maçlarını da onbire onbir tamamlaması gerek.
Maçın başında Şili kalecisinin hatasını David Villa zeki bir vuruşla cezalandırdı, kalecinin boşalttığı kaleye uzaklardan nefis bir sol plase yaptı. İspanya'nın ikinci golünde Iniesta ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu gösterdi. Kırmızı kart ile çöker diye beklenilen Şili ikinci yarının başında attığı gol ile pes etmediğini gösterdi, 2-1 yenilgiye rağmen Brezilya'nın ikinci turdaki rakibi oldular. Şili'nin sol açığı ismi çok zor Beausejour çok iyi oyuncu. Şili'nin hocası ve seyircisi çok renkli ve heyecanlı. İkinci tura yakıştılar. Can Zamorano'ya selam olsun.
Gündüz Brezilya Portekiz'le 0-0 kalmış, adeta iki takım da idare etmişler. Fildişi Sahili ise kapanışı güzel yaptı ve Kuzey Kore'yi 3-0 yendi. Toplamda Avrupa'ya karşı 9-7 yenik durumdayız.
Bu kupanın en çok adaletini sevdim dostlar. Şöyle bir bakıyorum da ikinci tura çıkan takımlar hep hakeden takımlar olmuş. Güney Amerikam coşmuş, Asya göğüs kabartmış, futbolu yürekle ortaya koyanlar dev rakipler arasından sıyrılmış, turnuvanın geleceği için heyecan verici bir durum.
Durmak yok, yarın birbirinden heyecanlı ikinci tur maçları başlıyor :)
24 Haziran 2010 Perşembe
11 Samurai
Önce Japonya'dan bahsetmek isterim, Asya'nın 2. gururundan. Üstad Akira Kurosawa'nın unutulmaz filmi "7 Samurai"yi hatırlayarak selamlarım kendilerini. Zorlukları ve engelleri yürekleriyle aşan ve futbol coşkusunu her hattıyla yaşatan 11 Samurai Danimarka'yı 3-1 ile geçti ve 2. tura çıktı.
Japonya'nın ilk iki golüne dikkat edelim. Uzun süredir seyrettiğim en güzel frikikler arasına rahat girerler. Sonra Honda'ya bakalım. Şık hareketlerini, futbola olan tutkusunu alkışlayalım. Aslında yürekten tebrikler tüm takıma. Son on yıl içinde Asya futbolu milli takımlar bazında müthiş bir gelişme gösterdi. 2002 Dünya Kupası'nın ve Uzakdoğu'da çalışan ünlü duayen hocaların bunda payı büyük. Güney Kore, Japonya gibi takımlara dikkat edin, futbolu tenefüse çıkmış talebeler edasında bir tutkuyla oynuyorlar. Bu ateş devam ettikçe yeni başarılar gelecek.
Avrupa'yla sıklet farkını inanılmaz bir hızla kapıyorlar.
Grubun diğer maçında Hollanda Kamerun'u 3-1 yendi ve üçte üç yaparak turladı. Benim için bu maçla tek heyecan verici olay Robben'in oyuna girmesidir, ki bir şutu direkten döndü, tamamlayan Huntelaar golü buldu. Robben'le önümüzdeki turlar daha renkli olacak, ama beklediğim Hollanda da kesinlikle bu değildi.
Yarın erken maçların içinde Portekiz - Brezilya eşleşmesinin olması güzel oyun aşıkları için büyük şanssızlıktır. Şu maç akşam oynanamaz mıydı sanki? :( Avrupa'ya karşı 9-8 yenik durumdayız, ama iyi gidiyoruz...
Arriverderci Son Şampiyon!
Dün ve bugün sadece Almanya-Gana maçını seyredebildim. İki gün toplamında en flaş gelişme son şampiyonun kupa dışı kalmasıdır, hem de grup sonuncusu olarak. Slovakya karşısında 3-2 kaybeden İtalya erken veda etti. Bizim buraların oyuncusu Vittek büyük oynamış anlatılana göre.
Son kupanın finalistleri ilk turda elendiler. Açıkçası gruplarında oynadıkları oyunlardan felaket bağıra bağıra geliyordu. Saha içi öndersiz İtalya, saha içinde ve dışında karışık Fransa başarıya ulaşamadı.
İkinci şaşırtıcı olay ise ABD'nin son dakika golüyle ikinci turu bulması. Bence turu 2-0'dan 2-2'ye getirdikleri Slovenya maçında yakaladılar. Oyunu büyük bir iştahla oynamaları ve kondüsyonları önemli artıları. Gana ile oynayacakları maç kıran kırana geçer.
İngiltere zorlanarak çıktı gruptan, son maç iyi oynadıkları söyleniyor. Gruptan 2 gol atarak çıkmış olmaları çok pozitif bir tablo çıkarmıyor ortaya. 2. turdaki Almanya maçı büyük kapışma.
Sırbistan ise bu kupadaki büyük düş kırıklığımdır, Avustralya'ya 2-1 yenilerek gruptan çıkamadılar, Almanya'yı yenmişsin, en kötü ihtimal Avustralya'dan bir puan alman lazım.
Almanya-Gana maçı turnuvadaki en iyi maçlardan biriydi. Karşılıklı güzel ataklar ve gol pozisyonları nefes kesti. Mesut Özil ilk yarı bir tane yüzde yüz kaçırdı, ikinci yarı ise nefis bir gole imza attı. Top ayağına yakışıyor, Almanya'nın disiplinli ve tempolu oyununa estetik katıyor. Gana bu yenilgiyle elense üzülürdüm, çünkü üç maçta da çıkmayı hakedecek futbolu oynadılar, güzel oyunun bekçilerinden oldular.
Paraguay son maç idare etmiş anlaşılan, 0-0'lık Yeni Zelanda beraberliği grup liderliğine yetti. Yeni Zelanda ise yenilmeden elendi ve turnuvayı tamamladı. Üç beraberlik büyük başarıdır. Hoca ve ekibi ne kadar kutlasalar az. Turnuvayı İtalya'nın üzerinde tamamlayacaklarını kim tahmin ederdi ki.
Avrupa'ya karşı 8-7 gerideyiz, ama bu kupada özellikle Amerikalar ve Afrika iyi gidiyor. Asya'lı Güney Kore'nin kıtanın yüzakı olması da ayrı bir tebrik konusu. İleriki turlarda çok daha iyi maçlar bekliyorum, çünkü güzel oyunun kralları turnuvada ilerliyor :)
22 Haziran 2010 Salı
Çubuklu Mavi Beyaz, Ne Söylesem Az
De Michelis'in 78'de tavana çaktığı top, savunma futboluna inen bir darbedir. Biz güzel oyunun tutkunları adeta kendimiz vurduk o topa güzel oyunun geleceği adına.
Arjantin'i bu yüzden seviyoruz işte. Futbola ihanet etmez bu takım. Beraberliğin yettiği maçta çıkar sayısız pozisyona girer, yüzde 65'e yüzde 35 oynama yüzdesi ile tamamlar karşılaşmayı. İleri oynar, gol atmaya oynar, gününde olsun olmasın coşkusunu azaltmaz güzel oyunun. Pası alır verir, ince görür, basar çalımı, uzar kale önüne doğru.
Bu öyle bir coşkudur ki 1-0 öne geçer yine yetmesine rağmen, 85te dalar çalımlarla ceza alanına çakar direğe şutunu. Çökmez kalesinin önüne, tepiklemez ileriye her gelen topu.
89da dizer yine tüm savunmayı ip gibi, Messi olur kabus olur, Palermo olur topu yuvarlar köşeye.
Yunanistan kalecisini tebrik etmek lazım, birbirinden müthiş beş şut çıkardı, ama tek başına duramazsın Arjantin'in karşısında.
Marş söylenirken tribünlerine, oyuncusuna ve hocasına bak, tutkuyu, tangoyu, futbol aşkını orada göreceksin.
Bize Veron'u seyrettiren, genç yıldızlara kanat geren, yerinde duramayan Diego'yu göreceksin.
Güzel oyunun bayrağını şanıyla dalgalandıran Arjantin'i göreceksin....