Süreğen bir milli takım başarısı için İspanya yine bize mükemmel bir örnek sundu. Altyapına önem ver, altın bir nesil yakala, ligini domine eden takımının iskeletini kullanarak kulüp takımı gibi performans göster. 2000'lerin başına sarkan dönemde bizim Galatasaray-Milli Takım örneği ile yakaladığımız ama süreğen kılamadığımız dönem ister istemez geliyor akıllara. Fransa da dillere destan akademisi ile müthiş bir hasat toplama dönemi geçirmiş, 1998 Dünya Şampiyonu ve 2000 Avrupa Şampiyonu olmuştu. İspanya'dan ve bizden farkları lejyonerlerden kurulu takımlarını bir takım gibi oynatmayı başarabilmişlerdi ve yıldızları da en verimli dönemlerini geçiriyordu.
Şu andaki durum yıldız oyununa dayalı Güney Amerika tarzı ile takım oyunu dayalı Avrupa oyununu karşı karşıya getiriyor. Artık bir Maradona mucizesi beklemek hayalcilik olacak, (Ki olsa ne güzel olur) takımların gitgide birbirine benzeyen oyun tarzlarında fark yaratacak altın bir nesil yakalayan önde olacak gibi gözüküyor.
Çağdaş futbol dünyası takımları hangi seviyede olursa olsun hızlı başarıya şartlıyor. Bu durumda ne lig takımlarında ne milli takımlarda süreğen bir başarı beklemek imkansız. Ancak İspanya gibi çok güçlü bir altyapınız olacak ve sahaya çıktığınızda kendi futbolunuzu oynama lüksünü yaşayacaksınız. İspanya'nın bu turnuvuda en büyük lüksü buydu, kendi oyununu oynayacak kadar güçlüydü, oyuncuların yetenekleri ve uyumu onlara bu şansı tanıyordu. İspanya dışında bir lig takımının iskeletini kullanan başka takım olmadığına dikkat çekmek isterim. Aslında bu kadrosunda Ronaldinho, Messi, İbrahimoviç, Henry olduğu kadar Xavi, Iniesta, Pique, Puyol, Pedro bulunduran Barcelona'nın başarısıdır. İspanya böyle bir altyapıya sahip olduğu için ne kadar gururlansa azdır. Ki buna yine Real'in altyapısından gelip, efsaneleşmiş oyuncuları kattığınızda yıkılmaz bir takım çıkıyor karşınıza.
Şimdi Robben'in kaçan golleri çok konuşuluyor ama ya İspanya'nın yüzde yüzlerine ne demeli? Finalde yenilseler de gerçek değişmeyecekti, İspanya şu anda dünyanın en iyi takımıdır. Çok hakedilmiş bu şampiyonluk tarihin en haklı taçlarından biridir. "Takım" kelimesinin altını çizmek lazım, takım derken toplu savunma yapmayı kastetmiyorum, topa hükmetmeyi, alan daraltmayı, yardımlaşmayı, doğru anda insiyatif almayı savunmadan çok gol atmaya yönelik aksiyonların altını çizmek istiyorum.
Sonuçta ne oldu? Bu kadar güçlü bir takıma diğer takımlar güçlerine neticesinde karşılık vermeye çalıştılar, savunma dirayeti en yüksek olan takım Hollanda bile iyi dayanmasına rağmen 117. dakikada teslim oldu ki yapılan fauller daha hakkaniyetle kararlarla değerlendirilse maçı 8 kişi tamamlamaları içten bile değildi. Cesaretle İspanya'nın üstüne gitseler ne olurdu? En azından iyi bir maç seyrederdik.
Tüm bunları söylerken tabii ki finale çıkan takımın taraftarı olmamanın rahatlığı var. Haliyle iyi oyunun canı cehenneme, kupa var işin ucunda psikolojisine kapılmamak imkansız gözüküyor. Ama diğer yönüyle de Hollanda'nın yıllardır futbolseverlerin yüreğinde kurduğu tahtın artık soru işaretleri ile dolu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Ben hayatımda ilk kez rakibine böyle giren bir Hollanda savunması gördüm, işallah bir daha da görmem. Umarım o eski şiir gibi top oynadıkları günlere bir an önce geri döner.
Toparlamak gerekirse bu başarı İspanyol altyapısının müthiş zaferidir. Ve bunu yaparken gayet egosuz bir şekilde başka bir ekolün izinde gitmenin faydası görülmüştür. Hollandalı olsam bunun için ekstra üzülürdüm, karşında ekolünü senden çok daha iyi uygulayan bir takım var ve bunun meyvesini artık büyük bir keyifle mideye indiriyorlar. Biz hala Rijkaard'ın, Del Bosque'nin, Löw'ün teknik direktörlük yetilerini tartışalım :) :(
12 Temmuz 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder